6 Mayıs 2009 Çarşamba
Fıkra
Tatil bitti Bir işadamı, oldukça yoğun ve yorucu geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir. Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur. İspanya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider. Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır. Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına gider. "Ne yazık ki tatil sona erdi..." Yönetici şaşırır ve üzülür. "Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?" İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir: "Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım işinden izin almayı başarmış ve iki gün sonra burada olacakmış..."
Einstein in Beyni Koruma Altında
National Geographic kanalındaki belgeselde dahiliğin beynin mekanizmasına ait,somut ve incelenebilir bir yapıdan mı ibaret olduğu yoksa onun ötesinde insan dehasının başka yerlerde de aranıp aranamayacağı tartışıldı.Bu Einsteinin otopsisini yapan doktor tarafından morgda çalınan ve 50 yıldır özenlekorunan beyni üzerinden yapıldı.İki araştırmacının birisi Einsteinin beyni incelendiğinde onun dehasına ve matematiksel yeteneklerini gösteren farklılıklarla dehanın sebebinin anlaşılabileceğini belirtirken bir diğeri dehanınbeynin ötesinde hayal gücünün somut olmayan genişliğinde gizli,salt beyneait olmadığını ve o beynin dahilik için yetmeyebileceğini söylüyordu.Sonundayapılan araştırmalar gösterildi,Einsteinin beynindeki en belirgin farklılık beynindeki gleal hücrelerin aşırı büyüklüğüydü.Ancak bunun doğuştan mı olduğu,sürekli sayısal çalışmalar neticesinde yaşamı boyunca mı arttığı belirgindeğil.Anlayacağınız dehanın ve beynin sırrı henüz tam olarak çözülemedi,bilimadamları beynin mükemmel incelenmesinin 20 yıl sonra gerçekleştirilebileceğini,hatta beynin dahiliğe yol açan tüm kodlarının çözülerekmükemmel zekalı bilgisayar simülasyonlarında yeniden yaratılabileceğinisöylüyorlar.Onun ötesi de bu tür beyinlerin insanlara adapte edilebilir halegelmesi…Bilim iyice çıldırıncaya dek Einsteinin beyni dikkatle korunuyor vedehanın sırrının afişe edileceği günü bekliyor.
Kritisizm Nedir?
Kritisizm, temel anlamda ünlü filozof Immanuel Kant'ın felsefi öğretisidir. Kant'ın felsefesi genel olarak eleştiricilik, eleştiri felsefesi veya kritisizm (critisisme) olarak adlandırılmaktadır.Kant'ın bilginin yapısı ve kaynağı konusundaki görüşleri ne salt olarak deneycilik, ne de salt olarak akılcılık içinde yer almayacak kadar farklıdır. Kant'ta bilginin meydana gelmesi için hem deney, hem de zihin (akıl) gereklidir. Yani bilginin üretimi için hem dış dünyadan gelen verilere, hem de bunları işleyip değerlendirecek bir akla ihtiyaç vardır. Kant bu durumu, şu ünlü sözüyle ifade etmektedir: "Görüsüz (deneysiz) kavramlar boş, kavramsız (aklın kalıpları dışında) görüler kördür." Bu sözdeki "deneysiz kavramlar"ın örneği olarak metafiziği, "kavramsız görüler"in örneği olarak da hayvanların yaşamlarındaki deneyimlerini gösterebiliriz.Bütün bunların yanında, Kant'ın bilgi edinme sürecinde dışarıdan gelen verilere mi, yoksa aklık onlara kattığı değere mi daha büyük önem verdiği konusu tartışmalıdır. Yani "Kant acaba daha çok deneyci midir, yoksa daha çok akılcı mıdır?" sorusunun yanıtı, Kant'tan sonraki farklı dönemlerde farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Örneğin pragmatistler, Kant'ı daha çok deneyci olarak yorumlarken Hegel gibi romantik filozoflar, onu akılcı bir düşünür olarak yorumlamışlardır.Sonuç olarak Kant'ın felsefesinde, bu iki farklı yorumu da destekleyen farklı örneklerin mevcut olduğu bilinmektedir.
KPSS Başvurusu
2009-KPSS başvuruları bugün başladı. 2009-KPSS, lisans düzeyinde sadece A grubu ve öğretmenlik kadroları için 27-28 Haziran 2009 tarihlerinde Cumartesi günü sabah ve öğleden sonra, Pazar günü sabah ve öğleden sonra olmak üzere dört oturumda yapılacak.Başvurular 8 Mayıs’a kadar yapılabilecek. 2009-KPSS sonuçları B grubu kadrolar için kullanılmayacak. Bu nedenle 2009-KPSS’ye, sadece A grubu (Başbakanlık, bakanlıklar, bunların müsteşarlık, başkanlık ve bağımsız genel müdürlük düzeyindeki bağlı ve ilgili kuruluşları ile bağlı ortaklıklarındaki özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen ve belirli bir yetişme programı sonrası yeterlik sınavına tabi tutulan mesleklere ilişkin kadro ve görevler ile il özel idareleri ve belediyelerin teftiş kurulları) ve öğretmenlik kadrolarına atanmak isteyen lisans mezunları ile bir lisans programından mezun olabilecek durumdaki adaylar girebilecekler.Sınava başvurular, 8 Mayıs 2009 tarihine kadar yapılabilecek. Başvurular, ÖSYM sınav merkezi yöneticiliklerinin ve belirli ortaöğretim kurumlarının açacakları başvuru merkezlerince yürütülecek. 2009-KPSS, sonuçları sadece A Grubu ve öğretmen kadroları için, sınava tarihinden itibaren iki yıl geçerli olacak. Başvuru merkezleri ÖSYM’nin ”www.osym.gov.tr” internet adresinde yayınlanacak.
25 Mart 2009 Çarşamba
Martı
Kitabın tanıtım yazısı şöyle: " Rıchart Buck bir pilot. Bütün uçmasını bilenler gibi, yerçekimi yasasını yenmiş, özgürlüğe susuzluğu onu yer yüzü dünyasının kabuğuna yapışık olarak yaşamak zorunluluğundan kurtarmış. Bu kitabında kozasını delen ve yeni ufuklara doğru uçmasını keşfedeni anlatıyor. Uyananı ve sonra içinde doğduğu dünyanın, onun için önceden hazırladığı bütün genel yargıları, yeniden yargılayan kalıp inançları ve benzeri düşünceleri savunanlara başkaldırışı ve onları yıkanı anlatıyor. Kişiyi sürüteki yapan bütün sıradanlıkları, düşünmeden kabul edişleri, anlamadan yargıya varışların inkar edilişini dile getiriyor. Öz olarak, kendini tamamlamak ve toplum içinde kendini tekrar bulmayı, değerler dünyasının eylem dünyasında gerçekleştirilmesini anlatıyor. Bunu değişmez kuralı, sürüteki olmamak, ön yargılardan uzak, ileriye dönük, yeniyi bulmaktaki YÜREKLİLİKTİR."Alışılagelmiş düşüncelerden kurtulmak insanlar için her çağda zor olmuştur. Yeni bir düşünce için kan dökmeye kadar bir direniş içinde olan bir topluluk, ne acıdır ki zorla kabul ettiği düşüncenin değiştirmesine de aynı direnci göstermektedir. Bu deneyler sonucu bir çok düşün adamı gerçeği ve yeni dünya görüşlerini dolaylı olarak ortaya atmayı zorunlu görmüşlerdir. Örnek olarak, Ferudutdin-i Attar'ın Mantık-ul Tayr ve Beydeba'nın Kelile ve Dimme'si ile Ezop'un masalları, ondan esinlenen Lafonten. Rıchart Buck da bunlardan biri. Kitap üç bölüm, birinci bölüm UYANIŞ, ikici bölüm BİLMEK ve ÖĞRENMEK, üçüncü bölüm de EYLEM ve OLUŞ.Şöyle başlıyor birinci bölüm. " Martıların çoğu beslenmeleri için gerekli olandan fazlasını öğrenmezler. Kıyı ile besin arasında uçarlar. Onlar için uçuşun anlamı besine ulaşıp kıyıya dönmektir. Onların ereği uçuş değil yemektir. Ama bir martı için önemli olan yemek değil uçmaktır. "" Martı Jonathan sıradan bir martı değildi. Bir arayış ve uyanış içindeydi. Denenmemişi denemek ve öğrenmek isteğindeydi. Bir martının uçamayacağı hızları ve yükseklikleri denemek ve başarmak istiyordu. Her başarısızlığın neden ve niçinler ini arayarak, yeni yöntemler bulmayı kendine amaç edinmişti. Bu uyanış ve arayış martı sürüsünü olduğu kadar ailesini de rahatsız ediyordu.Annesi, neden Jan neden diye sordu?-Bu kadara zor mu diğerleri gibi olman? Yemiyor içmiyorsun, bak bir kemik bir tüy kaldın. Alçak uçuşu pelikanlara ve albatroslara bırak.Jonathan şöyle karşılık veriyordu.Bir kemik ve tüy kalmam önemli değil anne. Bir martı olarak havada ne yapabilirim ne yapamam onu bilmek istiyorum. Hepsi bu kadar. Sadece bilmek istiyorum.Jonathan bıkmadan usanmadan bütün uçuşları deneyerek, her başarısızlık onda yeni şeylerin denenmesi için bir itki oluyordu. On binlerce yıldır hiçbir martının denemediği uçuşları yapıyor ve yeni uçuşları için yöntemler buluyordu. Her deneyde ufku biraz daha genişliyordu.Bu çalışmalar esmasında kendi kendine " Hayat taşıdığı bu imkanlardan dolayı ne büyük bir anlam kazanıyor " diye düşünüyordu. Hayat kıyı ile balıkçı tekneleri arasında geçirilen boş bir yaşamdan ibaret değildir. Onun bir ereği olması gerekir. Kendinizi bundan kurtarabilir, maharet, bilgi ve yücelik kendinizi yeniden bulabilirsiniz. Bütün bu arayış, öğrenme ve bilme isteminden doğan bu tutum, martı yasalarına aykırı görülür. Jonathan martı kurultayının önünde sürüden kovulurken, yaşlı kurultay başkanı şöyle seslenir Jonathan'a.-Bir gün sen martı Jonathan Livingstone bu yolun çıkmayacağını bileceksin. Biz bu dünyada yemek ve olduğu kadar uzun yaşamak için geldik. Bunun dışında bir hayat bilmiyoruz ve bilemeyiz.Cevap hakkı tanımayan martı yasasına rağmen, Jonathan yine de şöyle cevap verdi.-Kutsal hayatın ereğinde bir anlam görüp onun peşinden gidenden daha sorumlu kim olabilir? Sadece artık balık kafaları peşinde koşmak değildir hayat. Binlerce yıl bu böyle oldu, ama bizim yaşamak için bir ereğimiz var; öğrenmek, bulmak ve özgür olmak.Jonathan gerçeği dile getirmesine rağmen, bütün martı kardeşleri sırt çevirdi ondan.Ve Jonathan uzak kayalıklara doğru uçarken, öbür martıların, kendilerini tanrılaştıracak olan bir uçuşa ulaşmayı reddetmelerine üzülüyordu.Jonathan yılmadan, usanmadan çalıştı, her gün yeni şeyler keşfediyordu. Sıradan hiçbir martının erişemeyeceği hız ve yüksekliklere ulaşıyor, istediği gibi ve bir çok martıdan daha iyi besleniyordu. Bir zamanlar toplum için düşündüklerini, şimdi tek başına gerçekleştiriyordu. O uçmayı öğrenmişti. Pişman değildi, buna karşı ödedikleri için. Martı Jonhathan inandı ki "bir martının hayatını bu kadar kısaltan nedenler korku, bezginlik ve hırstır". O bunlardan kurtulmuş olarak uzun ve güzel bir hayat sürdü.
ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...
Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...
Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.
Ben İçeri Düştüğümden Beri
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...
Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor
Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız
Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı
Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’
Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf...
Nazım Hikmet Ran
Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’
Bana sorarsanız: ‘On senesi ömrümün...’
Bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
Bir haftada yaza yaza tükeniverdi
Ona sorarsanız: ’Bütün bi hayat...’
Bana sorarsanız: ‘Adam sende bi hafta...’
Katillikten yatan Osman; ben içeri düştüğümden beri
Yedibuçuğu doldurup çıktı.
Dolaştı dışarda bi vakit,
Sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
Dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...
Şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
Ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
Rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
Fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
Yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
Ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor
Pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
Sonra vesikaya bindi Bizim burda, içerde
Birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
Şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız
Ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
Daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı
Hiroşimaya
Boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
Sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
Fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
Ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
‘Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
Ve kahreden yaratan ki onlardır,
Şarkılarda yalnız onların maceraları vardır’
Ve gayrısı
Mesela, benim on sene yatmam
Laf’ı güzaf...
Nazım Hikmet Ran
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)